Termitler karınca kadar küçük böceklerdir, ama buna rağmen çok beceriklidirler. Örneğin resimlerde gördüğünüz kuleye benzeyen yüksek yuvaları bu küçücük canlılar yaparlar. Dış görünüşlerine bakarak bunların basit yuvalar olduklarını sakın düşünmeyin. Çünkü termitler yuvalarını bir plana göre yaparlar. Özel çocuk odaları, mantar üretme bölümleri ve kraliçe odası termitlerin yuvalarındaki parçalardan birkaçıdır. En önemlisi de termit yuvalarında çok özel bir havalandırma sistemi vardır. Çünkü derileri çok ince olan termitlerin nemli havaya ihtiyaçları vardır. Bunun için yuva içi sıcaklığını ve nemi belli bir oranda tutmaları gerekir. Aksi durumda termitler ölürler. Özel kanallarla havayı yuvanın içinde dolaştırarak ve yer altında açtıkları tünellerden gelen suyu kullanarak sıcaklığı ve nemi ayarlarlar.
Bunun ne kadar zor bir işlem olduğuna, bütün bunları yapmak için termitlerin pek çok şeyi aynı anda düşünerek, çok planlı hareket etmeleri gerektiğine dikkat ettiniz değil mi? Üstelik burada anlattıklarımız termitlerin yaptıkları çok sayıda işin yalnızca çok kısa bir özetidir. Termitlerin özelliklerinden bir tanesi de yüksekliği kimi zaman 7 metreye kadar ulaşan yuvalarını çok iyi korumalarıdır. Yuvanın duvarlarında bir delik açıldığında hemen alarm verilir. Nöbetçiler başlarını duvarlara vurarak tehlike uyarısı verirler ve durumu koloninin bütün üyelerine bildirirler. Bunun üzerine larvalar korumaya alınır ve yuvanın daha güvenli bölgelerine götürülürler. Kral ve kraliçenin bulunduğu odanın girişleri de hızla örülen duvarlarla kapatılır. Yıkılan bölüm hemen asker termitler tarafından sarılır. Onları, duvarı onaracak malzemeyi taşıyan işçiler izler. Birkaç saat içinde yıkılmış olan bölümün üzeri bir yığınla kapatılır. Sonra içerideki bölmelerin inşaatı başlar. Termitler çok planlı hareket ederler ve hiç karışıklık çıkmadan herkes üzerine düşen görevi yapar.

Yaşadığımız her yerde sağlığımızı tehdit eden ve bizi hasta eden mikroplar vardır. Bu mikroplar bizim için olduğu kadar diğer canlılar için de bir tehlike oluşturur. Bu nedenle tıpkı bizim gibi bu canlıların da kendilerini korumaları gerekmektedir. Zaten canlıları incelediğimizde mikroplardan korunmak için bazı yöntemler kullandıklarını görürüz. Örneğin karıncalar kendilerini korumak için bir tür asitli madde üretirler. Bu madde mikropları etkisiz hale getirir. Sonra da bu asitli maddeyi kendi vücutlarına ve yuvalarının duvarlarına sürerler. Yani sadece kendilerinin değil, yaşadıkları yuvanın da mikroplardan arınması gerektiğini çok iyi bilirler.
Ağaçların üstünde ya da çatı aralarında, kimi zaman da balkonunuzun bir köşesinde kurulan kuş yuvalarını mutlaka görmüşsünüzdür. Bunlar sadece sizin tanıdığınız birkaç kuş türünün yuvalarıdır. Ama dünya üzerinde o kadar çok sayıda kuş çeşidi yaşar ve o kadar farklı yuvalar yaparlar ki, bu mutlaka üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Kış geldiğinde, dünyanın soğuk bölgelerinde yaşayan birçok böcek türü soğuk veya yiyecek kıtlığı nedeniyle ölür. Çünkü böcekler narin canlılardır, ancak bu konuda bazı istisnalar da vardır. Örneğin Kukumav güveleri kelebeklere benzeyen, ilk bakışta çok narin görünen canlılardır. Ama aslında zorlu kış şartlarında bile yaşayabilecek kadar dayanıklı bir yapıya sahiptirler. Bu nedenle bu güveler "kış güveleri" olarak adlandırılırlar.
Kış güvelerinin de kelebekler gibi iki kanadı ve bu kanatları birleştiren bir gövdeleri vardır. Bu güve türünün uçabilmesi için, kanatlarının bulunduğu göğüs bölgesinin 30°C sıcaklıkta olması şarttır. Oysa yaşadıkları yerdekı ısı genellikle 0°C hatta bunun da altındadır. Peki kış güveleri nasıl olup da bu kadar soğuk bir yerde yaşamlarını sürdürürler? Hareketsiz kaldıklarında bu canlıların donmalarını engelleyen, soğukta uçabilmelerini sağlayan nedir?
Göç etmenin sadece kuşlara özgü olduğunu zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü karada ve denizde de göç eden birçok canlı türü vardır. Bu bölümde size göç eden deniz canlılarından somon balıklarının maceralarını anlatacağız.
Üstelik balıklar suyun içinde çoğu zaman akıntıya karşı hareket etmektedirler. Siz kendinizin suyun içindeyken ne kadar zor hareket ettiğinizi, yolda yürürken ise ne kadar kolay hareket ettiğinizi düşünün. Ve bu şekilde suyun içinde yaşamak ile yeryüzünde yaşamak arasındaki farkı karşılaştırın.
Bazı bitkilerin tohumları zehirlidir. Bu onları yemeye çalışan düşmanlarına karşı etkili bir korunma yöntemidir. Ancak Amerika'da yaşayan bir çeşit papağan türü, zehirli olmalarına rağmen bu tohumlar ile beslenmeyi başarır. Papağanın bu davranışı çok hayret vericidir. Çünkü diğer canlılar tohumlara yaklaşamazken ısrarla zehirli tohumları yiyen bu kuşlara hiçbir şey olmamaktadır. Bu şaşırtıcı olayın nasıl gerçekleştiğini siz de merak ettiniz değil mi?
Hemen her yerde görebildiğimiz örümcek ağlarının şekillerine hiç dikkat etmiş miydiniz? İplikçiklerini kendilerinin ürettiklerini ve bu iplikçiklerin çok şaşırtıcı özelliklerinin olduğunu biliyor musunuz? Ya da bahçe örümceklerinin ağ kurmada kullandığı tekniklerin inşaat mühendislerinin kullandığı son tekniklerle aynı olduğunu duymuş muydunuz?
Örümcekler ağlarını kurmak için iki farklı yere ihtiyaç duyarlar. Ağlar genellikle iki duvarın birleştiği bir köşe ya da iki dal arasında kurulur. Ancak bazı örümcekler tek bir yüzeyi kullanarak ağlarını yapacak kadar ustadırlar. Örümceğin ağını kurması ise mükemmel bir gösteridir. Şimdi anlatacaklarımızı gözünüzde canlandırmaya çalışın.
Şimdi düşünün. Aralarında 2 metre mesafe olan iki duvar arasına 2,5 metre uzunluğundaki bir ipi gergin olarak tutturmanız gerekse ne yapardınız? Siz bunu düşünürken biz bir tür bahçe örümceğinin bu problemi nasıl çözdüğünü anlatalım: 


Colias kelebeği adı verilen bir tür, vücut sıcaklığı 28 dereceden düşük olduğunda uçamaz. Bu durumda kelebek hemen kanatlarını açar ve sırtını Güneş'e dönerek güneş ışınlarını dik alacak şekilde durur. Kelebek yeterince ısınıp vücut ısısı 40 0C kadar çıktığında kendi etrafında 90 derece döner. Böylece güneş ışınlarını yatay alır hale gelir. Bu hareket ile güneş ışınlarının ısıtıcı etkisi en aza indirilmiş olur. Dolayısıyla kelebeğin vücut ısısı düşmeye başlar.
Balıkların yuva yaptıkları ve yavrularını sürekli bir koruma altına aldıkları pek bilinmez. Bu yuvalar genellikle çakılların veya kumun içinde açılan bir çukur şeklindedir. Yumurtalar bir süre bu açık yuvalarda gelişirler. Bu sırada anne ve baba balıklar yavrularını düşmanlarından korumak için nöbet tutarlar.
Yayın balıkları da yavrularını özel olarak koruyan canlılardandır. Dişi yayın balıkları yumurtalarını sığ sulardaki bitkilerin ve kamışların diplerine bırakırlar. Yumurtalar bitki köklerine yapışarak tutunur. Bir süre sonra dişi balık yumurtaların yanından ayrılır. Artık görev sırası erkek yayın balığına gelmiştir. Erkek balığın görevi yumurtaların yanında kalıp nöbet tutmaktır. Bu nöbet yavrular tamamen büyüyünceye kadar yani 40-50 gün boyunca devam eder.
Ayrıca erkek balık solungaçlarının yardımıyla çıkardığı homurdanmaya benzer bir sesle yumurtalara zarar vermek isteyen diğer balıkları oradan uzaklaştırır. Bu sesin diğer balıkları korkutacağını ve o ses nedeniyle oradan ayrılacaklarını bilmektedir.
Geceleri ağaçların üzerinde hareket eden ışıkları hiç gördünüz mü? Kimi zaman bir ağacı kaplayacak kadar çok olan bu ışıklar ateş böcekleridir. Ateş böcekleri ışık saçan canlıların en bilinenleridir. Gece karanlığında ağaçları aydınlatan ateş böcekleri bilim adamlarının üzerinde en çok araştırma yaptığı canlılardan biridir. Bunun nedenini biraz sonra detaylı olarak inceleyeceğiz. Ancak öncelikle bu canlıların ışığı nasıl kullandıklarından bahsedelim.

Akrep balıkları son derece renkli bir görünüme sahiptirler. Renkleri, içinde yaşadıkları mercanlarla aynı renklerdedir. Resimde gördüğünüz gibi bir akrep balığının kırmızı-beyaz çizgileri, hemen hemen bu çizgilerle aynı renkte olan mercanların içinde kamufle olmasını yani kaybolmasını sağlar. Bu da av olma riskini azaltır. Aynı zamanda avına da rahatlıkla yaklaşmasına imkan verir.


Gündüz 50-60 dereceye kadar çıkan aşırı sıcak, gece ise dondurucu bir soğuk, haftalar hatta aylar boyu süren kuraklık ve çok az yiyecek… Böyle bir yerde yaşamanın imkansız olduğunu düşünmüş olabilirsiniz. Bahsettiğimiz bu zorlu yer çöllerdir ve çöllerde düşündüğünüzün aksine birçok canlı yaşar. İşte çöllerde yaşayan canlılara birkaç örnek:
Çöl canlılardan biri tilkilerin en küçüğü olan krem renkli tilkidir. Bu tilki türünün kulakları diğerlerine göre çok büyüktür. Bu geniş kulaklar, Afrika ve Arabistan'ın kumlu çöllerinde yaşayan tilkinin çok işine yarar. Örneğin avının yerini tilki bu hassas kulakları sayesinde hemen tespit eder. Aynı zamanda kulaklar fazla ısınmayı da önleyerek hayvanın serin kalmasını sağlar.


Ağaçkakanlar gagalarıyla ağaçları delerek kendilerine yuva ve besin depoları yaparlar. Bir ağaçkakanın gagasıyla ağacı delme hızı saatte yaklaşık olarak 40 km'dir. Bu olağanüstü bir hızdır ve aslında ağaçkakana zarar vermesi gerekir. Ancak kuşun gagasında özel bir kilit sistemi vardır, bu sayede ağaçkakana bir şey olmaz. Eğer bu özel sistem olmasaydı bu hız nedeniyle ağaçkakanın gagası iki parçaya ayrılırdı. Bundan başka eğer ağaçkakanın ağaca vuruşunun etkisi direkt olarak beynine gitmiş olsaydı bu durumda da kuş bilincini kaybederdi. Ancak böyle bir şey hiç olmaz çünkü Allah ağaçkakanı tam gereken özelliklere sahip olarak yaratmıştır. Örneğin kuşun beyni gagasının seviyesinde yer almaktadır. Ayrıca ağaçkakanın gagasının alt kısmındaki kasların da "şok emici" özelliği vardır. Bu sayede ağacı delerken oluşan şokun etkisi azaltılmış olur. 
Yanak keseleri aslında çok gevşek bir yapısı olan deri kıvrımlarıdır. Bunların iç kısmı çıplaktır ama nemli değildir, dolayısıyla besinler bozulmadan uzun süre saklanabilirler. Bu keseler ağzın iki yanına doğru açılır. 






